İlk iki yazımda olimpiyat oyunlarının tarihçesi ile birlikte politik, ekonomik ve sosyokültürel yönlerine kısaca değinmiştim. Serinin üçüncü yazısında ise Türkiye’nin olimpiyat oyunlarına davet edilmesi, üyeliği ve ilk katılımı ile birlikte Türkiye’nin olimpiyat tarihçesini ve başarılarını ele alacağım.
Türkiye’nin Davet Edilmesi, Üyeliği ve İlk Katılımı
1896 yılında Modern Olimpiyat Oyunları tekrar sahne aldıktan sonra ünlü Fransız spor adamı Baron Pierre de Coubertin Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne (IOC) üye yeni ülkeler bulmak üzere 1907 yılında dünya turuna çıktı ve Türkiye’de de Mühendishane-i Hümayun’da (İstanbul Teknik Üniversitesi) jimnastik ve eskrim öğretmenliği yapan Selim Sırrı Bey ile görüştü. Bu görüşmede Coubertin, Selim Sırrı Bey’e kendisinin Osmanlı Devleti’ndeki elçiliğini teklif etti ve kendilerinden bir olimpiyat komitesi kurarak olimpiyat oyunlarına sporcu göndermeleri ricasında bulundu. Selim Sırrı Bey ise o dönemde Osmanlı’nın içinde bulunduğu süreç dolayısıyla böyle bir girişimin mümkün olmadığını açıklasa da Coubertin sözlerini “İleride bir gün hükümetiniz cemiyet kurulmasına izin verirse, siz de Milli Olimpiyat Komitenizi kurarsınız…” diyerek tamamladı. Bu görüşmenin üzerinden bir yıl geçmeden 1908’de II. Meşrutiyetin ilanı ile Selim Sırrı Bey çalışmalara başladı ve kısa sürede “Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti” adı altında geleceğin “Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi” (TNOC) kuruldu. Böylelikle ileride dünyanın en çok takip ettiği sportif olay haline gelecek olan olimpiyat oyunlarında Türkiye temsil edilebilecekti.
Türkiye’nin olimpiyat oyunlarına ilk katılımı da Milli Olimpiyat Komitesinin kurulduğu 1908 yılında gerçekleşmiştir. Uluslararası Olimpiyat Komitesine henüz dâhil olamamış olmamıza rağmen Baron Pierre De Coubertin bir yıl öncesindeki ülkemizi ziyaretinde kendisine rehberlik yapan genç jimnastikçiyi (Aleko Mulos) özel olarak davet etmiştir. Böylelikle ülkemiz Olimpiyat Oyunlarında ilk defa 1908 Londra Olimpiyatları ile resmen temsil edilmiştir.
Türkiye’nin Olimpiyat Tarihçesi ve Başarıları
İlk defa 1908 yılında Londra’da düzenlenen olimpiyatlara bir sporcusunu gönderen Türkiye toplamda 20 defa (Londra 2012 Olimpiyatları dahil edilmemiştir) olimpiyatlarda boy göstermiştir (Tablo 1). 1908 yılından sonra üç kez “Dünya Savaşları” sebebiyle düzenlenmeyen olimpiyatlara bir kez de Türkiye boykot ettiği için katılmamıştır. 1936 yılına kadar herhangi bir başarı elde edemeyip sıfır çeken Türkiye ilk madalyasını (aynı zamanda altın madalyasını) 1936 Berlin Oyunlarında grekoromen güreşte 61 kiloda yarışan Yaşar Erkan ile almıştır. Bu başarı aynı zamanda günümüze kadar ulaşan güreş geleneğinin de başlangıcı olmuştur. Olimpiyatlarda kazanılan toplam 82 madalyanın yaklaşık dörtte üçü (57 madalya) güreş müsabakalarında alınmıştır (Tablo 2).
Türkiye olimpiyat tarihindeki en başarılı dönemine 1948 (Londra) ve 1960 (Roma) yıllarında ulaşmıştır. 1948 Londra’da kazanılan 12 (6 Altın, 4 Gümüş, 2 Bronz) madalyanın 11’inin sahibi ise yine güreş takımımızdı. Londra Olimpiyat Oyunları Türkiye’nin bugüne kadar en çok madalya kazandığı olimpiyatlar olarak tarihteki yerini almıştı. En çok altın madalyaya ulaştığımız olimpiyatlar olan 1960 Roma’da ise 7 Altın ve 2 Gümüş olmak üzere toplamda 9 madalya kazanıyorduk (Tablo 3). Bütün madalyalarımız ise yine güreş müsabakalarından geliyordu. Bu kadar başarılı olduğumuz güreş branşında 1964 ve 1968 yıllarında ikişer altın madalya daha alıyor ve sonra 24 senelik bir bekleyişin ardından 1992 Barcelona Olimpiyatlarında güreşte Mehmet Akif Pirim ile tekrar altına ulaşıyorduk.
1990’lı yılların başlarından itibaren ise Türk sporcuların başarı alanları güreşten haltere kayıyordu. İlk dünya rekorunu henüz 16 yaşında kırma başarısı gösteren, bütün dünyada “cep herkülü” lakabıyla tanınan ve Bulgaristan’dan Türkiye’ye iltica eden (olimpiyatlarda Türkiye adına yarışabilmesi için Bulgaristan’a bir milyon dolarlık ödeme yapılmıştır) Naim Süleymanoğlu sırasıyla 1988, 1992 ve 1996 olimpiyatlarında altın madalyaya uzanarak tarih yazmıştı. Ünlü halterci toplamda 3 Olimpiyat, 7 Dünya ve 6 kez de Avrupa Şampiyonluğu kazanma başarısını göstermiş ve dünya rekorlarını da 46 kez geliştirerek inanılmaz bir başarıya imza atmıştı. Naim Süleymanoğlu’nun yakaladığı üst üste 3 altın madalya kazanma başarısını Halil Mutlu 1996, 2000 ve 2004 yıllarında yine halter branşında gerçekleştiriyordu. Hatta Türkiye’nin 2004’teki Atina olimpiyatlarında aldığı 3 altın madalyanın hepsinde podyumda olan sporcular haltercilerimizdi.
2008 Beijing Olimpiyat Oyunlarında yer alan Türkiye Olimpiyat kafilesi 68 sporcu ile katıldığı oyunlarda 1 Altın, 3 Gümüş ve 4 Bronz olmak üzere toplamda 8 madalya kazanmıştı (Tablo 4).
2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na Atıcılık’ta 5, Atletizm’de 33, Badminton’da 1, Basketbol’da 12, Bisiklet’te 3, Boks’ta 6, Jimnastik’te 1, Güreş’te 13, Halter’de 9, Judo’da 2, Masa Tenisi’nde 2, Okçuluk’ta 1, Tekvando’da 3, Voleybol’da 12, Yelken’de 5 ve Yüzme’de 6 toplam 16 branşta 66’sı kadın, 48’i erkek olmak üzere 114 sporcumuz Türkiye’yi temsilen katılma başarısı göstermişti. Olimpiyatlarda son 5 güne girilirken ise Türkiye’ye madalya kazandırma başarısı gösteren tek sporcumuz 120 kilo grekoromen güreşte bronz madalya kazanan Rıza Kayaalp oldu.
Devam edeceğiz…
Tablo 1
Tablo 2
Tablo 3
Tablo 4
Salih Doğan
Birmingham, İngiltere
Twitter’da takip etmek için https://twitter.com/salihdogan
Sitemizi takip etmek için http://www.salihdogan.com