1989 Bulgaristan Göçmenleri ve 2011 Sonrası Suriye Sığınmacılarının Türkiye’deki Statüleri ve Vatandaşlık Problemi

Esra Vatansever
Göç Çalışmaları Stajyeri
Editör: Bervan Kaya

 

Özet

Göç kavramı insanlık tarihi kadar eski olmak ile beraber, sadece göç edilen toplumu ve kişileri değil, göç edilen yerin toplum yapısını, ekonomisini, kültürünü de etkilemektedir. Göç hem bir şeyler alır, hem bir şeyler verir. Göçlerin bazıları gönüllü olarak yapılırken günümüzde zorunlu göçler savaş, insan hakları ihlalleri, istilalar dolayısı ile çok artmış ve iklim krizi sebebiyle de artacak gibi görünmektedir. 20.yy’ın en büyük Avrupa göçü olan 1989 Bulgaristan zorunlu göçü yoğunluk olarak Türkiye’ye yapılmış ve birçok acı olayla karşılaşılmıştır. Aynı şekilde 2011’ den beri iç karışıklıkları devam eden Suriye’nin vatandaşları başta Türkiye’ye olmak üzere göç etmek zorunda kalmışlardır. Hem Bulgaristan göçmenleri hem Suriye göçmenleri için dönemin kanun ve yönetmelikleri farklı olmakla beraber, geldikleri coğrafyalar dolayısı ile de farklı statülere sahip olmuşlardır. 1989 Bulgaristan Türkleri Türkmen olmaları sebebi ile vatandaşlık alabilirken, Suriyeliler geçici koruma statüsüne sahip olmuş ve ancak diğer yabancılar gibi mülk edinerek bu hakka sahip olmuştur.

Anahtar Kelimeler: 1989 Göçü, Suriye, Bulgaristan, Statü, Vatandaşlık

Abstract

Although the concept of migration is as old as the history of humanity, it affects not only the migrated society and people but also the social structure, economy and culture of the place of migration. Migration both takes something and gives something. While some of the migrations were made voluntarily, today’s forced migrations have increased due to war, human rights violations, invasions and it seems to increase due to the climate crisis. The 1989 Bulgarian forced migration, which is the biggest European migration of the 20th century, was intensely made to Turkey and many painful events were encountered. Likewise, the citizens of Syria, whose internal turmoil has continued since 2011, had to immigrate, primarily to Turkey. Although the laws and regulations of the period were different for both Bulgarian immigrants and Syrian immigrants, they had different statuses due to the geographies they came from. While Bulgarian Turks in 1989 were able to obtain citizenship due to being Turkmen, Syrians had temporary protection status and had this right only by acquiring property like other foreigners.

Keywords: Bulgarian Migration of 1989, Syria, Bulgaria, Status, Citizenship

 

Giriş

Göç bireylerin veya kitlelerin ülke içi veya uluslararası olarak zorunlu veya gönüllü yer değiştirmesidir. Göç kavramına zamanla yeni tanımlar eklenmiş, sebepleri ve etkileri değişen çağa göre farklılık göstermiştir. İlk zamanlarda genelde insanlar tarım, hayvancılık,  savaşlar  dolayısı ile göç ederken günümüzde buna insan hakları kavramının oluşması ve gelişmesi ile beraber birçok sebep eklenmiş ve doğanın tahrip olması ile beraber iklim krizi problemleri ile göçler de başlamıştır. İnsan hakları kavramının gelişmesinden dolayı insanların göç ettiği yerlerde statü problemleri oluşmuştur.

Dünya tarihine bakıldığında siyasi sebeplerle meydana gelen kümülatif göç dalgaları yüzyıllardır oluşmaktadır. Bunlardan biri olan 1989 Bulgaristan Göçüne bakıldığında beş asırdan fazla süredir Bulgaristan’da yaşayan Türkler üzerinde Bulgaristan’ın Osmanlı toprağı olmasından çıktıktan sonra uğradığı hak ihlalleri, asimilasyon ve kimliksizleştirme politikası etkili olmuştur. Jivkov’un Hristiyanlaştırma ve Bulgarlaştırma politikalarına direnen Türklere para cezaları verilmiş, hapse atılmış, tacize uğramış ve hatta öldürülmüşlerdir. Tüm bunlardan kurtulmak isteyen Türkler 1989 yılındaki Bulgaristan politikası ile ülkeden zorunlu olarak göç etmek durumunda kalmıştır. Yüksek oranda Türkiye’ye gelen Türkler vatandaşlık alarak hayatlarını sıfırdan kurma çabasına girmiştir.

2011 yılında etkilerini gösteren ve 2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı hak ve demokrasi talepleri ile başlamış olmasına karşın Orta Doğu bölgesini savaş, baskı, terör içinde bırakmıştır. Arap Baharı’ndan etkilenen ve demokrasi arayışına girip zulümle bastırılan halklardan birisi de Suriye halkıdır. Esad rejiminin başlangıçta var olan demokratik ve eşitlikçi tavrı zamanla katılaşmış ve diktatörlük halini almıştır. Direnişte bulunan kişiler ise sert bir şekilde bastırılmış, öldürülmüştür. Ülkenin büyük kısmının Sunni olmasına karşın Şii olan Esad’ın mezhep ayrılığı içeren politikaları da halkın iyice karışmasına sebep olmuştur. ABD, Rusya, Türkiye gibi ülkeler demokrasi getirmek bahanesi ile iç karışıklığa dahil olmuştur ancak hala bir çözüm getirilememiştir. Bunun sonucu olarak vatandaşlar kendi kültür ve coğrafyalarına en yakın ülkelerden biri olan Türkiye’ye göç etmiştir ve geçici koruma statüsü altında Türkiye’de bulunmaktadır. 

Zorunlu göç, insanları doğup büyüdüğü, alışık olduğu kültürden, geçmişinden ayırıp trajik bir şekilde farklı ülkelere gitmesi ile sonuçlanır. Dünya Savaşlarının ardından çok fazla yaşanan bu olay günümüzde ülkeler arası aktif çok fazla savaş olmaması ile beraber, farklı sebeplerle devam etmektedir. Farklı coğrafyalardan ülkemize göç etmek durumunda kalan Bulgaristan ve Suriye göçmenleri Türkiye’de farklı statülere sahip olmuşlardır. Toplumda yerleşmiş olan Türkiye’nin bütün zorunlu ve gönüllü göçmenlere aynı statüyü verdiği algısı doğru değildir. Bu algıyı kırmak ve kanunen kimlere hangi anlaşmalar gereği hangi statülerin verileceğini anlatmak amacıyla bu araştırma yazısı yazılmaktadır. 

 

1. Göç Nedir?

Tam bir tanımı olmamak ile beraber  göç olgusu, insanlığın en eski dönemlerinden beri gerçekleşen ve tarih boyunca da devam edecek olan tarihsel ve sosyolojik bir olgudur. (İnan, 2016). İktisadi, ekolojik, siyasi ve bireysel nedenlerle yaşanılan yerleşim biriminden başka bir yerleşim yerine yapılan ve kısa, orta, uzun süreli geriye dönüş veya sürekli yerleşim hedefi amaçlayan coğrafik, kültürel, toplumsal bir yer değiştirme hareketi olarak betimlenir (Yalçın,2004). Yapılan göçler bireysel veya toplu olmakla beraber, göç yapılan yere göre ve sebeplerine göre göçmenlerin hukuki statüleri değişebilmektedir. Bu statüler bazında sahip olduğu haklar ve koruma şekilleri uygulamada fark göstermektedir. 

1.1  Göç Türleri

Göç insanlık kadar eski olmakla birlikte aynı zamanda çok geniş bir kavramdır. Kendi içerisinde sınıflandırılır ve bu sınıflandırmanın sonucunda göçmenlerin hukuksal statüleri fark gösterir. Gerçekleşme nedenine göre göçlere bakıldığında zorunlu ve gönüllü olmak üzere ikiye ayrılır .Zorunlu göç, kişilerin veya grupların iradesi dışında ortaya çıkan sebepler ile olmaktadır ve savaş, istila, afet gibi sebeplerle olabilir. Gönüllü göç ise kişinin iradesine bağlı olarak zor kullanmadan gerçekleşir. Göç edilen yere bakıldığında ise ülke içinde veya ülke dışına gerçekleşebilir. Yasal durumuna göre incelendiğinde gidilen ülkenin hukuki prosedürüne uygun olarak yapılan göç düzenli göç iken, yasadışı yapılan göç düzensiz göç olarak adlandırılır. Göç eden kişinin hacmine göre ise bireysel veya toplu göç olarak ikiye ayrılır. Göçün süresine göre ise kısa süreli göç veya uzun süreli olmak üzere incelenir.

 

2. Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göç

2.1. Bulgaristan’ın Türklere Karşı Tarihsel Politikaları

1396 Yılında Osmanlı İmparatorluğunun Niğbolu Savaşı zaferi sonrası Bulgaristan Osmanlı hakimiyetine girdi ve Osmanlı politikaları ile Türkleştirme- iskan- politikaları başladı. 1908 yılında tam bağımsızlığını kazanan Bulgaristan, Osmanlı Devletiyle arasında 19 Nisan 1909da bir protokol imzalandı, bunun yanında ek sözleşme yapıldı, sözleşmede Bulgaristandaki Türk-İslam cemaatinin hakları ve vakıf malları protokolün bölünmez parçası oldu. Protokolün ikinci maddesi ise Türk- Müslüman azınlığa din ve mezhep özgürlüğü eşitliği tanınmasıdır (Eren,2019).  Takip edilen yıllarda Balkan savaşları meydana geldi. Bu savaş esnasında Bulgaristan, ülkesinde azınlık statüsünde bulunan Türklerin mallarına el koymaya, cami ve vakıfları yıkmaya, Müslümanları zorla Hıristiyanlaştırmaya başladı (Demirhan, 2017). Aleksandır Stamboliyski 1914 yılında Çiftçi Partisi başkanlığında yönetime geldi ve 1923’te  darbeyle indirilip kurşuna dizilinceye kadar olan süre boyunca Türklere karşı yaşam standartlarını iyileştirecek politikalar izledi. Buna rağmen 1923 sonrasında kurulan Rodna Zaşita (Anavatanın Korunması) ve Trakya Komiteleri adlı milliyetçi Bulgar çeteleri Bulgaristan Bulgarlarındır, Bulgaristanda başka ırklara hayat hakkı yoktur” sloganlarıyla Türklere baskılara devam ettiler (Demirhan, 2017). 1923-1944 yılları ise yüksek faşist düşünce ve siyasi odağa sahip milliyetçi iktidarlar ile devam etti. Türklere karşı eğitim anlamında geriye sürükleyecek politikalar, yasaklar uygulandı ve Türk eğitim sistemi ile bağlantılar koparılmaya çalışıldı. Basın ve haberleşmede ise Türkçe basılan gazeteler yasaklandı ve kapatıldı. 

1944 yılında iktidarda olan Vatan Cephesi (Otechestven Front) Nazi görüşüne sahip olan eski hükümetin tam tersi görüşlere, komünist düşüncelere sahipti. Azınlık haklarını koruyacağını söyleyerek iktidara gelen Vatan Cephesi, Türklere karşı da haklarını geri verecek ılımlı politikalar izledi. Azınlık haklarını kısıtlayan kanunlar yürürlükten kaldırıldı, kapatılmış olan Türk okulları yeniden açıldı ve yeni Türk okullarının inşasına başlandı (Demirhan, 2019). 

1989 Göçünün mimarı olan Todor Jivkov’un partisi 1954 yılında hükümete geldi.  Yeniden Doğuş ya da Soya Dönüş Süreci olarak adlandırılan politikalar başladı. Bulgaristan’da Türk olarak yaşayan kişilerin aslında Bulgar olduklarını ve özlerine dönmeleri gerektiğini savunuyordu. Bu sebeple Türklere karşı asimilasyon politikaları izlendi. Asimilasyon politikaları kapsamında Türk isimleri Hristiyanlaştırılmış, okullarda Türkçe eğitim verilmesi yasaklanmış, İslami tatiller kaldırılmış, İslami gelenekler yasaklanmış, anadilde konuşmak dahi yasaklanmış, ibadethaneler kapatılmış ve dini vecibelerin yerine getirilmesi kısıtlamalara uğramıştır. Ayrıca bu dönemde 1984e kadar devlet tarafından desteklenen Türkçe yayın yapan gazete, dergi ve radyo istasyonları da yasaklanmıştır (Ural ,2021). Bulgaristan’daki Türklerin kendi isimlerini kullanması yasaklandı ve 310.000 kişi Bulgar isimleri almak zorunda bırakıldı. Buna direnenler ise hapse atıldı. Hapislerin dolmasının ardından politikalara karşı çıkan kişiler “Belene Kampı” olarak adlandırılan yere götürüldü ve binlerce Türk orada can verdi. Jivkov’un başlattığı zorunlu politika ile Türkler ellerine verilen sınır dışı kağıtları sebebi ile bazen 3 bazen 24 saat içinde ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştır. Haziran 1989 – Temmuz 1990 arasında göç eden Türklerin sayısı neredeyse 350 bin kişiyi bulmuştur (CNN Türk, 2014).

2.2. 1989 Bulgaristan’dan Türkiye’ye Göç

Bulgaristan’ın Türklere uyguladığı tarihsel politikalarda bahsedildiği gibi en güçlü ve sert asimilasyon ve kimliksizleştirme politikaları Jivkov döneminde 1984-89 arasında yaşanmıştır. SSCB’nin komünizmden etkilenen Bulgaristan bunu kendi milliyetçilik anlayışı ile harmanlamıştır. Çünkü Marx’ın Komünist Manifestosuna göre milliyetçilik ve bir ırkın diğerine karşı üstünlüğü Kapitalizmin bir başka formudur (Neuberger, 2004). Dolayısıyla komünist yönetime sahip ülkelerden milliyetçi bir tutum sergilemesi beklenmez (Duygu,2021). Jivkov’un Türkiyeye kapıları açmasını söylemesinin ardından dönemin başbakanı Turgut Özal Bizim kapılarımız herkese açık’’ açık diyerek Türklerin göçünü kolaylaştırmıştır. İlk göç hareketi vizesiz gerçekleşmiştir. Genel itibariyle resmi kayıtlara göre Haziran 1989 ile Mayıs 1990 arası Türkiye’ye toplam 345.960 kişi göç etmiştir (Alişoğlu, Kayıran,2021). Daha sonrasında vize politikası uygulanmaya başlamıştır. Yıl sonuna kadar bu sayı 360.000’i bulmuştur. Bu göç 20. yy’ın Avrupa’da ki en büyük göç olarak kayıtlara geçmiştir. Yapılan göçlere insan hakları ihlali olarak görülmemesi amacı ile turistik göç imajı verilmiştir. Göçmenler mal varlıklarını, geçmişlerini ve her aile üyesine vize çıkmaması dolayısı ile  ailelerinin bir kısmını Bulgaristan’da bırakmak zorunda kalmıştır. Daha sonra aile birleştirme politikası aile ailelerin kalan kısımları da Türkiye’ye göçmüştür. Türkiye’ye gelen göçmenler ise daha önce Bulgaristan’dan gelen tanıdıklarının yanına yerleşmeye çalışmıştır. Başlıca Trakya bölgesi olmak üzere İstanbul, Bursa, İzmir gibi göç mesafesinin nispeten kısa olduğu illere yerleşmişlerdir. Türklerin ülkeyi terk etmesinin ardından ise Bulgaristan’da büyük bir işçi açığı oluşmuştur ve 1989 yılında gerçekleşen zorunlu göçün Komünist rejim açısından en büyük sonucu ise Jivkov hükümetinin son bulması olmuştur (Çeçen,2016).

2.3. Bulgaristan Göçmenlerinin Türkiye’deki Statüleri

1989 göçmenlerinin yaşadığı göç Türkiye’deki vatandaşlık ve statü sorularını da beraberinde getirmiştir. 1934 tarihli İskan Kanununun ilgili maddesi gereğince, 1989 yılında ve öncesinde Türkiyeye göç eden Bulgaristan Türkleri, Türkiye devleti tarafından kolaylıkla göçmen olarak kabul edilmiş ve Türk vatandaşlığı almıştır (Çeçen,2016). Ancak bunların nüfus kayıtlarına içişleri Bakanlığının talimatı gereğince çifte vatandaşlık kaydı konulmamıştır. Zira uygulamada Türkiye’ye göçmen olarak gelerek Türk vatandaşlığına alınan soydaşlara, daha önce vatandaşlığına sahip oldukları ülke ile her türlü ilişkilerinin kesilmiş olduğu görüşünden hareketle, çifte vatandaşlık statüsü tanınması hukuken mümkün görülmemektedir  (TBMM,1994). Akraba ziyaretine gelen Bulgaristan Türkleri ise yabancı statüsünde kalmaya devam etmiştir. 1989 zorunlu göç ile vize alarak Türkiye’ye gelenler dışında 1990 sonrası gelenlere geldikleri gibi vatandaşlık verilmemiştir. Bunun sebebi ise yasadışı göçü önlemek ve Türkler dışında Bulgaristan’dan gelen Pomak,Çingene,Bulgar akımını durdurmaktır. 01.01.1993 tarihinden önce göçmen vizesi dışındaki vizelerle Türkiye’ye gelip geri dönmeyen soydaşların güvenlik bakımından bir sakınca bulunmaması ve müracaat etmeleri kaydıyla, ikamet durumlarının yasallaştırılması suretiyle önce bir yıl ikametlerine izin verilmesi ve bu süre içinde Türk vatandaşlığına geçmek üzere başvuran soydaşlara, insanî mülahazalarla 403 sayılı Kanuna göre Türk vatandaşlığına alınmaları imkânı sağlanmıştır (TBMM,1994). Türkiye’nin 2001 yılında uygulamaya başladığı esnek vize rejimi ile Bulgaristan- Türkiye arasında mekik göç hız kazanmıştır. 1997-2001 yıllarında Türkiye’de kaçak olan birçok Bulgaristan göçmeni, 2001 yılından sonra yürürlüğe giren üç ayda bir vizesiz giriş-çıkış uygulamasıyla yasal statüye geçmiştir (Çeçen,2016). 1999 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden göçmenlerin sayısı 140.000 iken 2001 yılındaki vize değişikliğinden dolayı 2003 yılına gelindiğinde bu rakam bir milyonu geçmiştir (Parla ve Danış, 2007-2008). 2007 yılında Bulgaristan’ın AB’ye girmesi ve çifte vatandaş politikaları ile Türk-Bulgar vatandaşı olan kişiler kolaylık ile AB içinde çalışma ve oturma hakkına sahip olmuştur. 

 

3. Suriye’den Türkiye’ye Göç

3.1. Suriye’deki Göçe Sebep Olan Faktörler: İç karışıklık

Coğrafi konum olarak Orta Doğu’da bulunan Suriye, diğer Orta Doğu ülkelerinin kaderine savaş ve insan hakları ihlalleri ile eşlik etmektedir. Suriye’deki göçmen ve mülteci problemini anlamak için öncelikle Suriye’nin iç yapısına bakmakta ve Arap Baharı’nı incelemekte fayda vardır. Suriye farklı etnik grup, din, mezhep ve inanışları bünyesinde barındıran bir yapıdan oluşmaktadır. Bu yapının içinde ırk olarak Arap, Kürt, Ermeni, Çerkez ve Türk gruplar yer almakla birlikte inanış ve dinleri farklı olan gruplar Suriyedeki bu yapının bir parçasıdır (Karkın, Yazıcı, 2015).  Araplar yaklaşık olarak nüfusun % 90nı, Kürtler, Türkmenler, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler ve Yahu- diler gibi etnik azınlıklar ise diğer % 10nu oluşturmaktadır. Bu çeşitlilik içinde halkın %90nı Araplar, %9nu Kürtler, %1ni Ermeni, Çerkez ve Türkmen gruplar oluşturmaktadır (Şen, 2014). Sadece etnik anlamda farklılık içermemekle beraber aynı zamanda din ve mezhep farklılıklarına da sahiptir. Sunni Arapların %70’lik bir kısmı oluştururken Alevi, Şii, İsmaili mezhepleri de kalan kısmı oluşturmaktadır. Aynı zamanda Ortodoks ve Katolik Hıristiyanları ülkenin %10’unu oluşturmaktadır ki bu azımsanacak bir sayı değildir. 

Ülkenin iç yapısı bu denli renkli iken 2010 yılında oluşmaya başlayan Arap coğrafyasındaki demokrasi, insan hakları, eşitlik ve özgürlük talepleri beraberinde ayaklanmalar, silahlı saldırılar, protestolar getirmiştir. Muhammed Buazizi isimli seyyar satıcının kendisini Tunus’ta yakması sonucu ayaklanmalar tam anlamıyla güç kazanmış ve 23 yıldır iktidarda olan Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçmak zorunda kalmıştır. Tunus’tan başlayan demokrasi ve özgürlük talepleri Mısır, Libya, Cezayir, Ürdün’e de sıçramıştır. Mücadelelerin sonucu olarak Arap Diktatörlerden bazıları devrilmiştir. Bunlardan biri de 30 yıldır Mısır’da iktidarda olan Hüsnü Mübarek’tir. Nitekim tüm Ortadoğuyu kasıp kavuran bu sivil öfke patlaması, 2011 yılı Mart ayından itibaren Suriyeye de sıçradı (Dağ, 2013). Olayların Suriye’de patlak vermesine sebep olan ilk durum duvar yazıları sebebi ile Dara şehrinde iki gencin tutuklanmasının ardından dahil oldukları aşiret mensuplarının sokağa dökülmesidir. Suriyede rejim halk ayaklanmalarına karşı büyük direnç göstermekte ve binlerce sivili öldürmektedir. Bölgedeki kargaşa ortamı devam etmekte ve beklenen demokratik ortam bir türlü yerleşmemektedir (Orhan, 2013). Aynı zamanda ülke yönetimindeki Baas Partili Esad’ın mensup olduğu ve ülkenin %10-12’lik kısmını oluşturan Şii(Nusayri) mezhebi üyeleri zaten mevcut olan kırılgan fay hattını devlette önemli kademelere getirilen Aleviler ile tamamen kırmış ve Sünniler ile iç çatışma başlatılmıştır. ABD’nin Obama döneminde Suriye’nin biyolojik ve kimyasal silah kullandığı gerekçesi ile Esad’a savaş açacakmış gibi görünmüş olsa da hedefini DAEŞ olarak değiştirmiştir. Obama’dan sonra iktidara gelen Trump ise ilk önce Esad rejimini savunsa da Esad’ın kendi vatandaşları üzerine kimyasal silah kullanımın ardından Esad’a karşı pozisyon almıştır ve ilk defa Suriye’ye aktif bombalama gerçekleşmiştir. Rusya ise her zaman Esad’ın yanında olarak tarafını belli etmiştir. Suriye iç savaşı üzerinde söz sahibi olmak isteyen Hizbullah, Rusya, İran bir tarafta ISIS bir tarafta, Kürtler bir tarafta ve Körfez ülkeleri,Türkiye, Ürdün bir taraftadır. Fakat zamanla kimin neyi nasıl savunduğu ve desteklediği karmaşıklaşarak bulurlaşmıştır. Suriye’nin iç savaş durumu Arap Baharının etkisini gösterdiği diğer ülkelerden biraz farklı olarak çok farklı grupların hedefler ve çıkarları için çatışma altında kalmıştır. Çatışmalar ve baskı sonucunda Suriye’nin kendi vatandaşlarına uyguladığı bu insan hakları ihlalleri dolayısı ile Suriye vatandaşları göç etmek zorunda kalmıştır. 

3.2. 2011 Suriye’den Türkiye’ye Göç

Suriye’nin iç savaşı sonra Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları başta komşu ülkelere olmak üzere çevre ülkelere zorunlu göç yapmak durumunda kalmışlardır. Zorunlu göç süreçleri küresel ve yerel ölçekteki güç çatışmaları sonucu ortaya çıkan savaş, terör, işkence, baskı gibi politik süreçler; iklimsel değişimler (Piguet, 2013), küresel ısınma ve doğal felaketler sonucu gerçekleşen afetler veya kentsel gelişme projeleri sonucu oluşan yerinden edilmeleri kapsamaktadır (Benz ve Hasenclever, 2011). Zorunlu göçmen tanımı, uluslararası yasalarda tanımlanan mülteci, sığınmacı, ülkesinde yerinden edilmiş kişiler, insan kaçakçılığına maruz kalan kişiler, afet veya kentleşme projeleri dolayısıyla yerinden edilmiş kişiler gibi farklı grupları kapsamaktadır (Benz ve Hasenclever, 2011).  Güncel UNHCR verilerine göre 5,325,829 Suriye vatandaşı 3,411,029 kili başta Türkiye olmak üzere sırası ile Lübnan ,Ürdün, Irak ve Mısır’a göç etmiştir. Avrupa ülkelerine yasa dışı gitmek isteyen düzensiz göçmen sayısı da hayli fazladır. Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmenler Türkiye’de 2011 yılından beri geçici korunma statüsü altında yaşamlarını sürdürmektedir. 

3.3. Suriyeli Göçmenlerin Türkiye’deki Statüleri 

Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlarının göç ettikleri ülkelerin kanunları gereği farklı statülere sahip olmuşlardır. Bu ülkelerden Türkiye’nin göçmenlere verdiği statüyü incelemek gerekirse öncelikle tarafı olunan 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Ek Protokolüne bakılması gerekir. Cenevre Sözleşmesine göre, bir kişinin mülteci sayılabilmesi için beş ölçüte bakılmaktadır: ırk, din, tabiiyet ve siyasi düşünceleriyle belli bir toplumsal gruba mensup olma, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korkma, vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunma, ülkesinin korumasından yararlanamama veya korku nedeniyle yararlanmak istememe, vatansız olma ve yaşadığı ikamet ülkesine dönememe veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istememedir (Kaypak, Bimay, 2016). 1951 Cenevre Sözleşmesinde Türkiye coğrafi sınırları gereği sözleşmeye çekince koyarak Avrupa Konseyi üyeler dışında Türkiye’ye bu sebeplerle gelen göçmenleri mülteci olarak saymayacağını belirtmiştir. Bundan dolayı Suriye’den Türkiye’ye göç eden vatandaşlar mülteci değil geçici koruma statüsü altındalardır. Geçici koruma, kitlesel akın olaylarında acil çözümler bulmak üzere geliştirilen bir koruma biçimidir. Devletlerin geri göndermeme yükümlülükleri çerçevesinde kitleler halinde ülke sınırlarına ulaşan kişilere, bireysel statü belirleme işlemleri ile vakit kaybetmeden, uygulanan pratik ve tamamlayıcı bir çözüm yoludur (Göç Dairesi Başkanlığı). Türkiye’ye gelen göçmenlerin yaşadıkları illerin valiliklerine giderek geçici koruma statüsüne başvuru yapması gerekmektedir. Aynı zamanda geçici koruma kapsamında ülkede bulunan kişiler aile birleşimi isteğinde bulunarak, farklı ülkede ikamet eden eş ve çocuklarını Türkiyeye getirebilmektedir (Geçici Koruma Yönetmeliği, 2016: m. 49). Yine Geçici Koruma Yönetmeliğince Geçici Koruma kapsamındaki Suriyeliler, temel ihtiyaçlarının karşılanmasının yanında sağlık hizmetlerinden, iş olanaklarına ulaşımdan, dil desteğinden, eğitim imkânlarından, sosyal hizmetlerden ve yardımlardan yararlanabilmektedir (Geçici Koruma Yönetmeliği, 2016: m. 26). Bu kapsamda her Suriyeli bir kimlik sahibi olur, kimlikleri ile her türlü hukuki işlemi ve sosyal faaliyeti yürütebilir. Sahip oldukları kimlik onlara ülkede yasal yollarla kalma hakkı tanımaktadır (Öcal,2021).

Türk vatandaşlığına sahip olan Suriyeli göçmenler ise Türk Vatandaşlığı Kanunu m.46 gereğince  “Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.’’  elde etmiştir.  Yani Cumhurbaşkanının önce 250 bin dolar, 2022 değişimiyle 500 bin dolara çıkarılan mülk alımı sonrası vatandaşlık elde etme hakkı Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik m.20’de düzenlenmiştir. 

Suriye vatandaşlarının Türkiye’deki yaşam standartlarını koruyabilmek adına ise AB’den fon alınmaktadır. Bu fonun bir diğer amacı ise Türkiye’nin Avrupa’ya gitmek isteyen mülteciler için bir tampon görevi görüyor olmasıdır. 

 

Sonuç

Zorunlu göç her ne kadar siyasi temellere dayansa da etkilediği kısım sadece siyaset değildir. Göç, dolayısı ile ayrılınan ülkeyi ve ulaşılan hedef ülkenin sosyolojik yapısını da etkilemekte ve değiştirmektedir. Bireylerin özgür iradeleri ile yapmadıkları bir göç çeşidi olduğu için öncesinde bir hazırlık yapılmamış olmakta ve ulaşılan ülkede göçmenler yeniden bir hayat kurma konusunda zorlanmaktadır. Dili, dini, kültürü, ahlak yapısı farklı olan bir ülkeye yapılan göç hem bireysel hem de kitlesel anlamda zorunlu göçlerde bireylere zorluk yaratmaktadır. Adaptasyon süreçleri zor ve meşakkatli geçmekte, sahip oldukları resmi ve sosyal statüler hayatlarını kolaylaştırmakta veya zorlaştırmaktadır. Bu yazı iki farklı coğrafyadan kendi ülkelerinin uyguladığı baskı ve savaş nedeniyle farklı zamanlarda Türkiye’ye göçen kişilerin Türkiye’deki statülerinin sebeplerinin farklılıklarını açıklamayı hedeflemiştir. 

1908’den günümüze kadar Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçen Türkmen soylu kişilere uygulanan politikalar çok farklılık göstermekle beraber 1989 zorunlu göçü ile vatandaşlık elde etmelerinde kolaylık sağlanmıştır. Özal dönemi 1989 göçünün açtığı kapının ardından Türkiye’ye Bulgaristan göçü aynı yoğunlukta olmasa da devam etmiş fakat 1989 göçmenleri kadar yasal vatandaşlık statülerine ulaşmaları kolay olmamıştır. 

2011 sonrası Suriye Arap Cumhuriyetinden gelen göçmenlere ise 1951 Cenevre sözleşmesindeki Türkiye’nin coğrafi çekincelerinden dolayı mülteci statüsü verilmemiş fakat geçici koruma statüsü verilmiştir. Vatandaşların 2011’den beri geçici koruma statüsünde kalıp bazı haklardan yararlanamıyor olmaları eleştirilmektedir. Hem bazı haklardan yararlanamayan hem de ülkelerine dönemeyen Suriye vatandaşlarının bazıları, çözümü yasa dışı yollara genellikle Avrupa ülkeleri olmak üzere farklı ülkelere gitmekte aramaktadır.

Küreselleşmenin etkisiyle gelişen ve artan göç hareketliliği, göç eden insanların yaşadıkları zorluklar ile beraber göç edilen ülkenin yönetiminde de sorumluluk yaratmaktadır. Bu denli büyük iki farklı kitlesel göçü ülkesine kabul eden Türkiye göçmenlerin adaptasyon ve diğer ihtiyaçlarını sağlayabilecek politikalar yaratabilmiş olmalıdır. Türkiye coğrafi konumu gereği her zaman zor bir bölge olmuş, Orta Doğu ile Avrupa’yı birbirine bağlamakta, bunu yanı sıra Güneyinde Afrika ülkeleri, Kuzeyinde Rusya olmakla beraber her türlü çatışmanın sonuçlarının ortasında kalabilecek bazen avantajlı bazen dezavantajlı bir yere sahiptir. Artan savaş ve küreselleşme, iklim krizleri Türkiye’nin konumu dolayısı ile göç alma ve verme durumunu iyi değerlendirmesi ve buna uygun politikalar yapmasını gerektirmektedir. Bütün bu anlatılanlar göstermektedir ki Türkiye’nin tarafı olduğu fakat çekince koymuş olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Ek Protokolü Türkiye’nin Avrupa’dan zorunlu göç yapan kişilere sığınmacı statüsü verirken, Avrupa Konseyi ülkeler dışındakilere ise geçici koruma statüsü vermektedir. Durum bu şekilde iken Bulgaristan Göçmenlerinin mülteci statüsü değil vatandaşlık alabiliyor olmalarının sebebi ise zaten Türk olmalarıdır. Tarafı olduğumuz anlaşmalar ve yapılan göçlerin menşei coğrafyası gereği göçmenlerin aldığı statüler farklı olsa da bir noktaya kadar yaşadığı zorluklar ise eşit derecededir. Bu sebepledir ki zorunlu göç etmek durumunda kalmış her bireye, dini, dili , kökeni ne olursa olsun bu göçmenleri kabul eden ülkenin göçmenlerin hayatını rahatlatacak politikalar uygulaması ve bireyler özelinde ise anlayış sahibi olması göçmenlerin adaptasyonunu bir nebze olsun kolaylaştıracaktır . 




Kaynakça

Alişoğlu, B. Kayıran M. (2021). ‘’Eskişehir Basınında 1989 Bulgaristan Göçü’’. ABAD, 4(7), 17-40. 

BENZ, S., HASENCLEVER, A. (2011) GlobalGovernance of Forced Migration, Refugees in International Relations, der. A. Betts, G. Loesche, Oxford University Press, 185 – 211. 

Bimay,M.,Kaypak,Ş.(2016)’’SuriyeSavasıNedeniyleYasa̧nanGöçünEkonomikveSosyo-Kültürel Etkileri:BatmanÖrneği‘’BatmanÜniversitesiYasa̧mBilimleriDergisi’’C.6S.1V.6 

CNN Türk, Asimilasyon ve Göç:̧ Bulgaristan Türklerinin Öyküsü”,2014, 

Çeçen,B. 2016.’’Bulgaristan’dan Türkiye’ye Gelen Düzensiz  Göçmenlerin Yasallaşma Süreçlerinde Değişen Yasal Düzenlemelerin Rolü’’ .İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. C.5, S.29 https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/250785/ Erişim: 11 Mayıs 2023 

Dağ,A.E.,(2013)SuriyeBilad-İŞam’ınHazinÖyküsü”,IḢ H,86-89. 

Demirhan, H. (2017). ‘’Canlı Tanıklarıyla Belene Toplama Kampından Anavatan Türkiye’ye Zorunlu Göç.̧ ’’ Canik Belediyesi Kültür Yayınları.C.2, s. 361-377 

Demirhan, H. (2019).’’ Sözlü anlatımlarla 1984-1989 yılları arasında Bulgaristanda Türklere uygulanan asimilasyon politikaları’’. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (16), 274-284. DOI: 10.29000/rumelide.580578

Duygu, G. (2021). ‘’1989 BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN GÖÇÜ VE BU GÖÇÜN TRAKYA BÖLGESİNE OLAN ETKİLERİ’’ . Journal of International Relations and Political Science Studies . 60-79 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/jirps/issue/ 68647/1078109 

Emek İnan,A.(2016). Türkiye‟de Göç Politikaları: İskân Kanunları Üzerinden Bir İnceleme”, Göç Arasţ ırmaları Dergisi, C. 2, S. 3, s. 15. 

Eren, G. (2019). ‘’Bulgaristan Göçmenlerinin Yaşadıkları Sorunlar’’. Uluslararası Sosyal Araştırma Dergisi. C.12, S.65, s 616. 

Göç Dairesi Başkanlığı, https://www.goc.gov.tr/genel-bilgi45 Öcal,D. 2021. ‘’Ulusal Göç Mevzuatı Bağlamında Suriyelilere Yönelik Eğitim ve İstihdam Politikalarına İlişkin Bir Değerlendirme’’ 

https://www.21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/balkanlar-ve-kibrisarastirmalari- merkezi/bulgaristan-nin-azinliklara-uyguladigi-politikalar-turkler 

https://www.cnnturk.com/haber/turkiye/asimilasyon-ve-goc-bulgaristan-turklerinin-oykusu, (Erisi̧ m: 12 Mayıs 2023). 

Karkın,V.,Yazıcı,Ö.(2015).’’Arap Baharı’nın Suriyeye Yansıması ve Türkiyeye Sığınan Mülteciler(Gaziantep Örneği)’’.21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum.C.4S.12

Kaypak, Ş. & Bimay, M. (2016). Suriye Savaşı Nedeniyle Yaşanan Göçün Ekonomik ve Sosyo-Kültürel Etkileri: Batman Örneği . Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi , 6 (1) , 84-110 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/buyasambid/issue/29813/320658

Neuberger, M. (2004). The Orient within Muslim minorities and the negotiotion of nation- hood in Modern Bulgaria, United States of America: Cornell University Press.

Orhan, O. (Mart 2013) Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askeri Yapılanma”, Ortadoğu Analiz, cilt: 5, (Sayı: 51), 56.

Öcal, D. (2021)’’ULUSAL GÖÇ MEVZUATI BAĞLAMINDA SURİYELİLERE YÖNELİK EĞİTİM VE İSTİHDAM POLİTİKALARINA İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME’’.

Parla, A., Danıs,̧ D., (2007-2008), Yeni Göçmenlerin Örgütlenme Biçimleri: Bulgaristan Türkleri, Irak Türkleri ve Moldovalılar Üzerine Karsı̧ lasţ ırmalı Analiz, TÜBIṪ AK Projesi. 

PIGUET, E. (2013) From Primitive Migration” to Climate Refugees”: The Curious Fate of the Natural Environment in Migration Studies, Annals of the Association of American Geographers 103(1) 148-62. 

Şen, Y. , (2014) Suriyede Arap Baharı”, Yasama Dergisi, 57-59. 

TBMM Tutanak Dergisi,1994, C.75, Dönme 19, Yasama Yılı 4 https://www5.tbmm.gov.tr/ tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d19/c075/tbmm19075052.pdf 

UNCHR ,https://data.unhcr.org/en/situations/syria 

Ural,S. (2021).’’Bulgaristannın Azınlıklara Uyguladığı Politikalar – (Türkler)’’. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü .Erişim Tarihi 11 Mayıs 2023 

Yalçın,C.(2004). Göç Sosyolojisi, Ankara, Anı Yayıncılık

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...