11 Eylül Sonrası Amerikan Milliyetçiliğinin Dönüşümü ve İslamofobi

ÖZET

Bu yazının amacı, milliyetçilik kavramını açıklamak ve Amerikan milliyetçiliğinin geçmişten bu güne seyrini incelemektir. Amerikan ulusu kavramını anlamak, ABD’nin açık kader misyonu ile emperyalizm süreçlerini kavraya bilmek adına kısa tarihi giriş anlatıldı. Açık kader anlayışı, milliyetçilik, Amerikan milliyetçiliği kavramları açıklandı, ardından 11 Eylül süreci sonrası Müslümanları ötekileştirme durumuna nasıl bir geçiş yaşandığı anlatıldı. Makro ve mikro ölçekli küreselleşme anlayışının Amerikan milliyetçiliğindeki tezahürü tanımlandı.11 Eylül olaylarının sebepleri ve sonrasında yaşanan gelişmelerin Amerikan toplumundaki yansımalarına değinildi ve nelerin nasıl değiştiği tartışıldı.

Anahtar Kelimeler: Milliyetçilik, Amerikan Milliyetçiliği, 11 Eylül Olayları

ABSTRACT

The purpose of this article is to explain the concept of nationalism and to examine the course of American nationalism from past to present. A brief historical introduction was given in order to understand the concept of the American nation, to understand the ‘’manifest destiny’’ mission of the USA and the processes of imperialism. The concepts of manifest destiny, nationalism, and American nationalism were explained, and then the transition to marginalizing Muslims after September 11 was explained. The manifestation of the understanding of macro and micro globalization in American nationalism has been defined.

Keywords: Nationalism, American Nationalism, The September 11 Events

1. Giriş

ABD’nin, kuruluşundan itibaren göçler ülkesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna rağmen beyaz, Anglo-Sakson, Protestan Amerikan ulusu olduklarını her fırsatta dile getirirler. Kıtanın kuzeyine yerleştikleri andan itibaren yerlileri yok etme ya da köleleştirme faaliyetleri, kıtanın güneyinden kuzeyine siyahi köle ticaretleri gibi olaylar ırkçılık algılarını gözler önüne serer. Milliyetçilik hatta daha dar anlamda ırkçılık, ABD toplumunun yadsınamaz gerçekliğidir. 11 Eylül olaylarından sonra bu durum Kızılderili ve siyahi insanlarla birlikte Müslüman insanları da kapsayacak şekilde genişledi. Terör saldırıları sonrasında ötekini/şeytanını bulan Birleşik Devletler, tüm dünyayı yanına alabileceğini düşündü. Bazı liberal toplumlarda İslam karşıtlığı ya da islamofobi olarak bildiğimiz durum artma eğilimi gösterdi. Ancak küreselleşmeyi batılılaşma dolayısıyla Amerikalaşma olarak algılayan doğu toplumlarınca yükselen Amerika karşıtlığını da besledi.

11 Eylül 2001, kapitalizmin merkezi olarak görülen ABD’ye, biri ikiz kuleler diğeri Birleşik devletler savunma bakanlığı binası pentagon olmak üzere terör saldırısı düzenlendiği tarihtir. Böylece yenidünya düzeninin çehresi değişti. Saldırıların temelindeki en önemli sebep küreselleşmenin yarattığı sermaye, insan ve dolayısıyla kültürün dolaşım serbestisi idi. Bilindiği üzere saldırıyı gerçekleştirenler El- Kaide örgütü militanlarıydı. Ancak kullandıkları uçaklar ABD’ye ait yolcu uçaklarıydı. Söz konusu teröristler uçakları kullanabilmek için eğitimlerini yine Birleşik Devletler sınırları içinde almışlardı. Birçok insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Bununla birlikte ABD toplumunda derin bir psikolojik iz bıraktı. Olaylar öncesinde ülkenin dış askeri müdahalelerine taraf olmayan halk, saldırı olayından sonra söz konusu zedelenen ulus güvenliği olunca Afganistan ve Irak müdahalelerine tepkisiz kaldı.

2. ABD’nin Kuruluşuna Kısa Bir Bakış

Amerikan ulusunun oluşma serüveni, bugünü anlamak açısından önemlidir. Çünkü Amerika kendi ideallerini kuruluş biçim ve seyrinden aldı. Önce kendi kıtasında Amerikalılaşma, daha sonra bunu bütün dünyaya yayma misyonu olan “açık kader” politikasını yarattı. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya düzeninde liberalizmin temsilcisi olan ABD, bugün küresel hegemonya haline geldi.

ABD, Birleşik Krallık’tan sürülmüş / göç etmiş kolonilerce (13 koloni) kuruldu. Koloniler, Britanya’nın kendilerinden aldıkları savaş vergilerini sorguladıkları için hain ilan edildiler, böylece yurtlarından gönderildiler. Beklenti, bu bilinmeyen kıtaya göç edenlerin o topraklara sürgün edilerek cezalandırılmalarıydı ancak sonuç beklendiği gibi olmadı. Geri dönmemek üzere göç ettikleri için aileleri ile kıtanın kuzeyine yerleştiler. Kuzey Amerika yerlileri ile kaynaşmadıkları için bütünlüklerini korudular. Aristokrasinin olmayışı, bağlı oldukları Birleşik Krallık ile aralarındaki uzak mesafe nedeniyle monarşinin gücü etkisizdi. Sürgün edilenler de hem dini hem ekonomik baskılardan yılmışlardı. Bu durum esasında Kuzey Amerika’ya yerleşen kolonilerin Avrupa içindeki savaşlardan uzak kalmaları anlamına geliyordu. Ancak yerleştikleri topraklarda başka bir düşmanları daha vardı, Kızılderililer. Buna karşın üreyip çoğalmaya ve yerlileri köleleştirmeye hatta öldürmeye başladılar.

18. yüzyılda Avrupa’da devam eden dini temelli yedi yıl savaşları İngiliz galibiyetiyle sonuçlandı. Savaş sebebiyle ortaya çıkan ekonomik sorunları 13 koloniyi vergiye bağlayarak çözmeye çalışan Britanya, direnişle karşılaştı. 7 yıl savaşlarından yenik çıkan Fransa’nın da desteği ile Amerikan Bağımsızlık Mücadelesi 1774’te resmen başladı. 1776 yılında resmen bağımsızlığını ilan etti. George Washington önderliğinde kurulmuş olan ABD, 1782 yılında İngiltere tarafından da tanındı. Bağımsızlıktan sonra kıtadaki sınırsız doğal kaynaklar, coğrafi konumun gibi özellikleriyle 1867’de bugünkü sınırlarını ulaşmış bir ABD ile beraberiz.

13 koloni ile başlayan kuzey Amerika bağımsızlık mücadelesi Avrupalı devletlere örnek teşkil etti. Kurulan ABD diğer Avrupalı devletler gibi süreçlerden geçerek değil, planlı bir şekilde doğrudan devletleşerek oluşturuldu. Hak ve özgürlükler bakımından halka oldukça geniş yetki verilmesi, yasama- yürütme- yargı organlarının varlığı ve birbirini denetlemesi Avrupa devletlerinin ulaşmaya çalıştıkları yönetim modeli haline geldi.

Tanrı tarafından seçilmiş Amerikan ulusu sahip olduğu istisnai tarihsel rolle geleceğin mükemmel evrensel ulusunu inşa etme yolunda ilerledi. “Amerika kıtası, Amerikalılarındır” açık kader anlayışı ile tanrının Amerikan halkını demokrasiyi yayma konusunda görevlendirdiğine inandılar. Açık kader anlayışını savunanlar; ülke ve halkın erdemi, Tanrı’nın isteğini yerine getirme kaderi ve Amerikan kültürünü ve yaşam biçimini ülkenin batı bölgesine yayma misyonu unsurlarıyla kendine destekçi sağlamaya çalışıyordu. Önce Amerika kıtasından başlayan yayılma, zamanla dünyanın tamamına uygulanan politikalarla hayata geçirilmeye çalışıldı. I. Dünya Savaşına demokrasiyi yaymak için Wilson desteği, ardından II. Dünya Savaşı’nda faşizme karşı savaşan ülkelere desteğinde açıkça görüldü. Yakın tarihte Afganistan ve Irak müdahalelerini de aynı saiklerle yani demokrasiyi yaymanın birleşik devletlerin tanrı tarafından yazılmış kaderi olmasıyla açıklamışlardı (Tatlısu, 2017; Sander, 1994).

3. Milliyetçilik

Milliyetçilik, belirli bir çıkara hizmet eden ideolojidir. Bir kişi ya da grubu milliyetçi yapan şey, ait olduğu milliyetin çıkarlarını en iyi kendisinin savunacağına olan tutkusudur. Bu çıkarlar kendini millet olarak tanımlayan grupların aidiyet hissettikleri kavramlara yöneliktir. Örneğin bir kişi kendini Amerikalı olarak tanımladığında Amerikalı olmaya dair tüm hisler, duygular, yapılar, mekanlar, bağlı olduğu devlet, din ve daha birçok millet nesnesine bağlılık hisseder. Sayılan bu nesneleri korumak, savunmak, kültürel dilsel mevcudiyetini yok olma tehdidine karşı kollamak arzusuyla doludur.

4. Amerikan Milliyetçiliği

Amerikan milliyetçiliği saiklerini kuruluşundaki biriciklikten alır. Tanrının “Yahudi” halkı gibi kutsadığı Amerikan halkı, dünyaya barış ve istikrar getirmek üzere görevlendirildi. Liberalizm, aydınlanma ve en önemlisi demokratik cumhuriyetin temsilcileri Amerikan ulusunun ta kendisidir. Amerikan ulusu ortak etnik köken, ortak tarih, ortak kültürden ziyade ortak bir ideoloji kavramında birleşmektedir. Tarihsel bölümde değinildiği gibi Amerika ulusunu oluşturanlar, göç vasıtasıyla kıtaya yerleşmiş topluluklardan oluşmaktadır. Dolayısıyla ortak siyasi ideoloji Amerikan ruhunu ve seçkinliğini oluşturur. Bu ruh, Amerikalılar için Amerikan modelini dünyaya yayma misyonuna hizmet eder.

Amerikan milliyetçiliğini incelerken iki kavramsal ayrıma değinmek gerekir. Etnik ve sivil milliyetçilik kavramları, Amerikan milliyetçiliğinde iki karşıt kavram gibi görünebilir. Sivil milliyetçilik; vatandaşlık anlayışı temeline dayanan demokratik, bireyselci, bir ideoloji olarak ifade edilebilir. Dini- etnik milliyetçilik ise; belirli bir etnik grubun hakimiyetinde ve o etnik gruba mensup kişilerin anayasal haklarında ayrımcılığın olduğu ideoloji olarak tanımlanabilir. Amerika kendi milliyetçiliğini sivil milliyetçilik tanıma oturtur. Dolayısıyla Amerika’yı incelerken, izledikleri politikalar ile söylemlerindeki politikaların çeliştiğini söylemek mümkün. Zira beyaz olmak, anglosakson kökenli olmak, protestan olmak gibi özelliklerle Amerikalı olmak nitelendirilebilmektedir (Tüter, 2009).

İdeolojik olarak Amerikan milliyetçiliği ulusal bağlılık (sivil milliyetçilik) bazında düşünüldüğünde göçmenliği destekleyici pozisyonda olması beklenir. Bahsettiğimiz tarihsel bağlamdan yola çıkılarak çok etnikli ABD ulusu için yurttaşlık bazında milliyetçilikten söz edilmesi beklenirken, bugün bile şiddetli örneklerini gördüğümüz Amerikan ulusu anlayışı ile etnik milliyetçilik (ırkçılık) oldukça yüksektir. Bu milliyetçi ideoloji kuruluşu aşamasında yerlilere (Kızılderililer) bugün ise siyahiler üzerindeki etkileriyle kendisini oldukça net biçimde gösterdi. Etnik milliyetçi yaklaşımlara ek olarak 11 Eylül 2001 terör olaylarının etkisiyle yükselen islamofobi, ideolojik anlamda milliyetçiliğin farklı bir türünü kapsar. Bu çerçevede yurttaşlık yapısını anayasaya bağlılık üzerinden açıklayan ABD, reel politik alanda kendi içinde Amerikalı bir etnik grubun varlığını kabul üzerinden şekillendi. Karşılaştığımız yaklaşımlar iddia edildiği gibi ulus temelli demokrasi ve anayasal bağlamından koparak, ötekileştirme- şeytanlaştırma siyasetiyle var oldu (Bellamy, 2007).

11 Eylül sonrası yabancı düşmanlığı, İslam- Müslüman karşıtlığının kolaylıkla nasıl kabul edildiğinin anlaşılabilmesi için, Amerikan milliyetçiliğinin kısa tanımının yapılması uygun görüldü (Tatlısu, 2017).

5. 11 Eylül Öncesi Durum ve Yaratan Sebepler

Soğuk savaşın kendi içindeki istikrarlı durumu, Sovyetler birliğinin yıkılmasının ardından biçim değiştirdi. Soğuk savaş dönemi iki süper gücünün kendi blokları üzerindeki hegemonyaları, sistemin ön görülebilir olduğu anlamına gelmekteydi. Soğuk savaş sonrası uluslararası sistemin yapısı çift kutupluluktan tek kutuplu sisteme dönüştü. Bu dönüşümün diğer bir karşılığı ABD’nin tek kutuplu düzende hegemonya olması demekti. Aynı zamanda belirsizlik manası taşıyordu. Dolayısıyla bu durum dönüşen sisteme karşı meydan okumalara yol açtı. Günümüzde uluslararası ilişkiler çalışmaları, sistemin kutuplu yapısı hakkında farklı görüşlere sahip olsalar da görünen o ki ABD hem ticari açıdan hem de kültürel açıdan tek kutbun hegemon lideri konumundadır (Ozan, 2019).

Tarihinde sömürge karşıtlığı bir devrimle kurulan ABD, günümüze çoğu doğu toplumu ve küreselleşme karşıtı tarafından dünyanın en büyük sömürge devleti olarak algılanmaktadır. Küreselleşme sermaye, insan, hizmet, teknolojinin serbest dolaşımı olmakla birlikte aynı zamanda kültürlerin de dolaşımı anlamına gelmektedir. Küreselleşme ve kültür ilişkisinden söz ederken kültür ayağını iki kısma ayırabiliriz. İlki üretim kültürünün tüm dünyada dolaşımı olarak açıklanabilir. Ancak dolaşan kültür, en etkili küresel güç olarak görülen ABD’nin hegemonyası yani sömürüsü olarak algılanmaktadır. En ünlü fastfood restoranları, en meşhur kola markasının dünyanın tüm kültürlerine entegre olması gibi unsurlar bu savı oldukça desteklemektedir. Dolayısıyla bu koşullar doğu toplumlarınca kendi kültür ve inanışlarına saldırı olarak algılanmaktadır.

İkincisi, mikro milliyetçiliği tezahür eder. En belirgin örneklerini Ortadoğu’daki siyasal gelişmelerle gözlenmektedir. İran İslam Devrimi, Filistin sorunu ve El- Kaide’yi yaratan Sovyetlerin Afganistan işgali küresel ölçekli radikal İslam terör örgütlerinin doğmasına sebep oldu. (Karakaya, 2019)

6. 11 Eylül Saldırısı

CNN’nin “dünyanın değiştiği gün” başlığı ile andığı 11 Eylül olayları, El- Kaide örgütünün, ABD savunma bakanlığı binasına ve dünya ticaret merkezine saldırı düzenlemesi olayıdır. Birleşik devletler, tarihinde böyle bir olaya tanık olmadığı için olayın görüntülerini izleyenler ilk başta gerçek olduğuna inanamadılar. Ancak 2 saat içinde dünya ticaret merkezi olarak bilinen ikiz kuleler çöktü. Kaçırılan 4 uçaktan biri de ABD savunma bakanlığı binası Pentagon’un batı cephesinin bir kısmını yıktı. 2 bin 966 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda kişi yaralandı.

7. 11 Eylül Neleri Değiştirdi?

ABD tarihi boyunca etrafı denizlerle çevrili olması, hakimiyet alanı olmayan diğer karalara uzak olmasının avantajını kullanmış, dolayısıyla kendini hep güvende hissetti. Ancak 11 Eylül güvenli olduğu düşünülen sınırların ne kadar kolay geçilebileceğini kanıtladı. Küreselleşmenin geçirgenliği bu kez en büyük küresel güç olan ABD’yi kendi içinde vurdu.11 Eylül olayları dünyayı küresel ölçekli terörizm kavramıyla tanıştırdı. Bu tarihten sonra Amerikalı olmak ve Amerikan milliyetçiliği şekil değiştirdi.

11 Eylül, aynı zamanda tarihten bu güne yaratılmış olan Amerikan ulusu algısı için de dönüştürücü oldu. Tanrı tarafından seçilmiş olan dolayısıyla tanrı tarafından korunan ulus miti yıkıldı. Artık korunmasız ve her an saldırıya açık bir ülkeye dönüştüğü algısı, halkı psikolojik bunalıma sokmuştur. Amerikan ulusunun kutsal dokunulmazlığı artık bozuldu.

Olayların akabinde ABD yönetimi, ülke dışı askeri müdahaleler halkın desteğini alabildi. Netice de şeytanını yaratan bu vahim olay ulusal güvenlik sorunu haline gelmiştir. El- kaide örgütünün lideri, Usame bin ladin Afganistan’da tutulduğu gerekçesiyle işgal edildi. Bu işgal neticesinde ülke ve halkı istikrarsızlık, yoksulluk, açlıkla mücadele etmek zorunda bırakıldı (CNN, 2020).

Bu tarihten sonra dünyanın gündemine kitle imha silahları sorunları yerleşmiştir. 2 büyük dünya savaşı, nükleer tehdidin doruk yaptığı soğuk Savaş’tan sonra dünya radikal İslami olarak anılan bir terör örgütünün düzenlediği saldırıyla yeniden silahlar konuşulmaya başlandı. Ardından Irak işgali tüm dünya da karşıt seslerin yükselmesine aldırış edilmeden gerçekleştirildi. Çünkü İslam ve terör birlikte anılmaya başlandı. Yaşanan bu gelişmeler hem küreselleşme karşıtlarının hem de Amerika düşmanlarının anti duruşunu arttırdı. Aynı zamanda İslam ve terör kavramlarının neredeyse eşit iki kavram gibi kullanılmış olması, islamofobi kavramının iyiden iyiye zihinlere yerleşmesine yol açtı.

11 Eylül olaylarının dünyadaki yansımaları yükselen Amerikan düşmanlığı olarak tezahür etmekle birlikte Birleşik Devletler içinde ayrımcılık şiddete varan boyutlarda yükselişe geçti. Olaylardan sonra, Birleşik Devletler’ de yaşayan Müslümanlar çeşitli şekillerde toplum içi dışlanmaya hatta şiddete maruz kaldı.

Hem içerde hem ülke sınırları dışında İslam dinine mensup ve/veya doğu kökenli insanlara doğrudan terörist gözüyle bakılmaya başlandı. Bu ötekileştirmiş gruba mensup çocukları Amerikalı/beyaz çocukların okullarında, oyun alanlarında olmasından rahatsızlık duyuldu. Toplu taşımalarda o insanlarla birlikte seyahat etmek tabiri caizse aynı havayı solumak bile istemediler.

Netice de hem Birleşik Devletler içindeki göçmen aileler halk tarafından tacize uğradılar hem de suçun kaynağı olarak görülen ülkelerdeki Müslümanlar, ABD’nin işgalleri sonrasında açlığa, yoksulluğa mahkûm edildi.

8. Sonuç

ABD, kuruluşundan bu güne liberal ekonominin, demokrasinin, barışın temsilcisi olduğu algısı yarattı. Başta kıtaya göç eden İngiliz kolonilerce kuruldu. Demokrasinin doğrudan kurulması, doğal kaynaklarının zenginliği, izlediği ekonomi politikalarıyla çok kısa sürede rüyalar ülkesine dönüşmeyi başardı. Göçle kurulmuş ülke, yaşam koşullarından memnun olmayanlar tarafından göç almaya devam eden ülke oldu. 2. Dünya savaşından sonra hız kazanan küreselleşme Soğuk Savaş döneminden sonra kabuk değiştirdi. Teknolojinin hızla ilerlemesi, ulaşımın aşırı kolaylaşması, dünya devi olan ABD’yi cazibe merkezi haline getirdi. Bu durum aynı zamanda küreselleşme karşıtları tarafından -özellikle doğulu İslam toplumlarınca- kültürlerine tehdit olarak algılandı. 11 Eylül olayları, radikal İslam terör örgütü olarak anılan El-Kaide tarafından gerçekleştirilmiş olmasıyla somutluk kazandı. Ancak bu saldırıların sosyal hayattaki yansımalarının bedelini, göçler ülkesi olan ABD’de yaşan Müslüman insanlar ödemek zorunda kaldı. Yalnızca ülke içinde değil, olaylar sonrası işgal edilen Afgan Halkı ve daha sonra Irak halkı da bedel ödeyenler oldular. 11 Eylül yalnızca Amerikan ulusu için değil, diğer batılı liberal devletler açısından da İslami unsurların tehdit olarak algılanması anlamına geldi.

Neticede, bireysel özgürlük mottosuyla varlığını oluşturan Amerika, Amerikan ulusu mitini tarihinden bugüne dek çeşitli koşullar ve şekillerde ayakta tutmaya devam ediyor. Tarihinin yüz karası olarak bilinen yerlilerin katli, siyahilere yapılan ırkçılık, 11 Eylül sonrası Müslüman / doğu kökenli insanlara uygulanan siyasal ya da sosyal baskılar aslında sürekli vurgulanan “özgürlükler ülkesi” kavramının hayal kırıklığı olduğunun göstergesidir. Tarihinden bugüne, Amerikan milliyetçiliği ve tanrı tarafından kutsanmış Amerikan Ulusu miti yaşamaya devam ediyor.

Şeyma Nur ZEYREK

Milliyetçilik Çalışmaları Staj Programı

Kaynakça: 

Bellamy, E. (2007). Progress of Nationalism in the United States. University of Northern Iowa Publication, s. 96-102.

Dünyanın değiştiği gün” 11 Eylül saldırılarının üzerinden 19 yıl geçti. (2020, 9 11). CNN, s. https://www.cnnturk.com/video/dunya/dunyanin-degistigi-gun-11-eylul-saldirilarinin-uzerinden-19-yil-gecti-video.

Karakaya, İ. (2019). Terörizm Kavramı,Nedenleri,Çeşitleri ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında El-Kaide ve Işid Örnekleri. D. E. Prf. Dr. Mehmet Seyfettin Erol içinde, Uluslararası İlişkilerde Güncel Sorunlar (s. 148-152). Ankara: Akçağ Yayınları.

Ozan, E. (2019). Tek Kutupludan Çok Kutupluya Uluslararası Sistemin Dönüşümü. D. E. Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol içinde, Uluslararsı İlişkilerde Güncel Sorunlar (s. 18-24). Ankara: Akçağ.

Sander, O. (1994). Devrimler Dönemi, Amerikan Devrimi. O. SANDER içinde, Siyasi Tarih (s. 111-116). Ankara: İmge Kitapevi.

Tüter, M. (2009). Amerikadaki Milliyetçilik; Amerikan Misyonundan Beyaz Ulusalcılığa. İstanbul Bilgi Üniversitesi, 1-93.

Tatlısu, İ. M. (26.11.2017). Amerikan Milliyetçiliği ile Irkçılık Arasındaki İlişki: Etnik. 34-40.

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...