11 Eylül saldırıları sonucu değişen Amerikan dış politikası ve öncelikleri tüm dünyada olduğu gibi Asya kıtasında da değişiklikler göstermiştir. Asya’nın büyük bir kısmının terörist saldırıların kaynağı olmamasına rağmen ABD bölgeye daha ağırlıklı önem vermeye başlamıştır. Bunun temelde üç sebebi bulunmaktadır. Bunlardan ilki Doğu Asya’nın politik ve ekonomik olarak dünya üzerinde hızla artan bir öneme sahip olması, ikincisi bu gelişmeler ışığında kendi Rönesans’ını yaşayan Asya kıtasında ABD’nin liderlik rolünü üstlenmek istemesi, ve son olarak ta tarihi olarak terörle bir bağlantısı olmamasına rağmen son yıllarda özellikle radikal İslami terör örgütlerinin bölgede etkin olmasıdır. Diğer taraftan Taliban rejimi sonrası Asya’nın yapılandırılması ve ekonomik gelişme ile dünya siyaseti üzerinde etkisi artan bölge ülkeleri ile yakın ilişkiler geliştirmek ABD dış politikasının Asya ayağını oluşturmaktadır.
Asya kıtasında terörizme karşı verilen mücadeleyi üç uluslararası trend etkilemektedir. Bunlar küreselleşme, bölgeselleşme ve son olarak kıtadaki güç dengesi için verilen mücadelelerdir. Küreselleşmenin bölgedeki etkisini anlamak için bölge ülkelerinin teknolojik gelişimini, ekonomik büyümelerini ve bölgede yaşanan ekonomik krizi iyi tahlil etmek gerekmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde Bretton Woods anlaşmalarınca uyguladığı politikalar ile ABD küresel alanda olduğu gibi bölgede de etkinliğini artırmıştır. Küreselleşmenin liderliğini üstlenen ABD terör gruplarının baş hedefi haline gelmiştir ve diyebiliriz ki 11 Eylül saldırılarının ardında bu neden yatmaktadır.
Doğu Asya’da stratejik ilişkilerden ekonomik gelişime kadar bölgeselcilik en temel etkendir. Amerika’nın bölgede uyguladığı ve uygulamak istediği politikalara karşın Çin Halk Cumhuriyeti bölgede geleneksel hegemon şeklindedir. Buna karşılık Japonya bölgenin etkin devletlerinden birisidir ve bu durumu da ekonomik kalkınmasının yanı sıra ABD ile yaptığı stratejik işbirliğine borçludur. Bölgede hâkim olan bölgeselcilik anlayışı ASEAN gibi bölgesel uluslararası örgütlenmeleri ortaya çıkarmıştır. Küresel ve bölgeselci anlayışın yoğun olduğu kıtada bu durumun doğal sonucu olarak güç dengesi kurulması daha zor ve komplikedir.
Bölgeye yönelik ABD politikalarının değişmesindeki bir diğer etken ise Bill Clinton’ın liberal anlayışının terk edilerek Bush yönetiminde daha sert bir uluslararası güvenlik anlayışına geçilmesidir. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası önleyici saldırı doktrini ile ABD yönetimi gözünü bölgedeki terörist oluşumlara dikmiştir. Bölgeye daha fazla nüfuz etmek isteyen ABD bölgede Tayvan ve Japonya ile işbirliğini sıkılaştırarak bölgedeki askeri kapasitesini artırmıştır. Bu hamle bölge üzerinde Rusya ve Çin’i yakınlaştırmıştır. Bölgede Kuzeydoğu Asya ülkeleri terör ile mücadele de ABD ile işbirliğine giderek net bir biçimde saf tutarken İslam nüfusunu ağırlıklı olduğu Güney Asya’da radikal İslam daha fazla taraftar bulmuştur. Dinsel ve kültürel ögelerin dışında bölgede yaşanan ekonomik krizden Güney Asya ülkelerinin daha çok etkilenmesi bu bölgede terörün daha etkin olmasına yol açmıştır.
Sonuç olarak 11 Eylül sonrası bölgeye yönelik ABD politikalarının değişmesinde en temel etkenler değişen ABD dış politika anlayışı, bölgenin küresel olarak önemli bir coğrafya haline gelmesi ve kaynağını bölgenin bir kısmından alan uluslararası terörizmdir. ABD’nin bölgede daha fazla söz sahibi olmak istemesi Rusya ve Çin’i yakınlaştırmıştır. Şangay İşbirliği Örgütü bu yaklaşımın bir sonucudur. Bölgede yaşanan ekonomik krizin ve küreselleşmenin etkileri, bölgesel ve küresel güç mücadeleleri bölgede güç dengesinin korunmasını zorlaştırmaktadır. Son yıllarda Çin Halk Cumhuriyeti’nin de küresel anlamda bir aktör haline gelmesi ABD’nin bölgeye daha da odaklanmasını sağlayacaktır. ABD’nin Tayvan’a yaptığı askeri ve ekonomik yardım, diğer taraftan Tibet’in ruhani lideri Dalai Lama’yı Beyaz Saray’da ağırlaması gibi ataklar bölgedeki ABD Çin rekabetinin kızışmasına yol açmıştır. Bu rekabet Rusya’nın da dâhil olması ile bölgenin ilerleyen süreçte dünya siyasetinde ve ABD dış politikasında etkinliğini artıracağını göstermektedir.
Ahmet ATEŞ
Adnan Menderes Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans